Epigenetik; DNA’da hiçbir değişiklik olmadan çevresel, stres, beslenme, egzersiz, yaşam şekilleri gibi birçok faktörlerden etkilenen RNA’nın kalıtsal değişiklikler oluşturması ve bir sonraki nesle aktarılması haline “epigenetik” denilmektedir. 1940’lı yılların başlarından itibaren epigenetik (genetiğin üstünde) ile ilgili çalışmalar başlamıştır. Son yıllarda ise özellikle kanser oluşumu, nedenleri ve tedavisi konusunda epigenetik bilim dalına yönelik kapsamlı çalışmalar yapılmakta ve önemli bilimsel gelişmeler görülmektedir. Haziran 2020’de Epigenetik Koçluk kongresinde çok güzel bir cümle vardı: “DNA’nız kaderiniz değildir”. Son yıllara kadar hemen tüm hastalıkların sebeplerini genetiğe yani DNA’ daki kromozom protein yapımıza bağlar ve gönderme yaparken bilim insanları gördüler ki DNA tahmin edildiği kadar hastalıkların oluşumunda etkili değil, esas olan hangi genetik yapıyla doğmuş olursak olalım bu bizi, hatta bir sonraki nesile geçecek kadar genetiğimiz üzerinde iyi ve/ veya kötü yönde kalıtsal değişiklikleri yapabileceğimiz olmuştur. DNA’mız değişmiyor genotipimiz aynı ama fenotipimiz kalıtsal olarak değişebiliyor. Bu mucize tadında bir bilgidir. Yani insanın yaşam şekli onun kaderini değiştiriyor, getirdiği DNA’ sından bağımsız olarak veya çok az bağımlı olarak… Yani diyabetli babamızın, kanserli annemizin olması bizim kaçınılmaz sonumuz asla değildir. Diyabet veya kanser olacağımız anlamına gelmez. Kaderimiz bizim elimizde.
Epigenetik koçluk, kişiselleştirilmiş, bilime dayalı ve bütünsel bir yaklaşımdır. İnsana bütünsel bakmayı, beden, duygu, zihin ve ruhsal olarak var oluşumuzun dört haline dokunabilmeyi, gerekirse multidisipliner çalışma ile hastasını desteklemeyi temel prensip olarak alır. Epigenetik koçun amacı; kişinin özellikle kas iskelet sistemi açısından mükemmel duruma gelmesini, doğru gıdalarla beslenmesini desteklemeyi, uyku düzenini sağlamayı, stres faktörlerini elimine etmeyi, meditasyon, nefes egzersizleriyle An’da kalabilmeyi sağlamasına, geliştirmesine yönelik çalışmalarla maksimum iyi olma durumuna gelmesinde kılavuzluk yapmaktır.
Artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki bedende yara varsa duyguda da acı vardır, beslenmede yanlışlar vardır, hareket veya günlük yaşam şeklimizde yarayı tetikleyecek olumsuz alışkanlıklar vardır. Yani hastalığı, yarayı oluşturan mekanizmalar birden fazla olduğuna göre tedavisi veya terapi yöntemleri sadece uzvun kendisine bakmak anotomik ve fonksiyonu muayene etmekle kısır kalmaktadır. İşte burada epigenetik koçluk uzun dönemde hastanın yanında onunla kol kola yürüyerek sağlığın kazanılmasında ve korunmasında, devamında bir sonraki nesle sağlıklı genin aktarılmasında doğru davranış modellerinin geliştirilmesinde çok büyük bir önem arz etmektedir.
1992’den itibaren kliniğimizde hastalarımıza özellikle kas iskelet sistemi hastalıkları konusunda etkili ve kalıcı çözümler üretiyoruz.2013 yılında aldığımız psikonöroimmünoloji eğitimimizin yanı sıra 2020 Haziran ayında Epigenetik Koçluk Sertifikamızla hastalarımıza şikayetlerinin nedenlerinin nedenini anlamaları konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyoruz.
Geleceğin fonksiyonel tıp ve bütüncül bakış açısı kavramları ile yan yana giden epigenetik koçluk yaklaşımları hastalarımızın tedavilerinde tatmin duygusunu her iki tarafa da daha anlamlı olarak vereceğini görmekteyiz.
Unutmayalım ki, daha yoğun bilgiden öte hepimizin doğru ve uygulanabilir bilgiye ihtiyacı var.
Epigenetik Koçluk hakkında bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Sağlıklı Günler Dileriz.
Natal Fizik Tedavi