Dizlerim Ağrıyor Artık Yol Alamıyorum
Dizlerim Ağrıyor Artık Yol Alamıyorum
İnsan bedeni, duygusu, ruhu ile bir bütündür ve hiçbir semptomu kendi başına bağımsız olarak düşünemeyiz. Tıp bilim insanları 1950’lerden sonra insanı bu üç büyük kategoriden çok daha küçük parçalara bölerek insanın bedensel hastalıklarına çözüm aramaya çalıştı. Öyle bir seviyeye geldi ki bırakın ortopediyi dahiliyeyi ve diğer tüm tıp branşlara ayrılmaya başlandı ve bunlar da kendi içinde çokça parçalara bölündü. Omuzcu, dizci, mide bağırsak uzmanları, meme cerrahisi, … şu bu.. Organlarımızı en ince detaylara kadar inceleyen, parçalara bölen her türlü laboratuvar, röntgen, MR teknikleri ile sayfalar dolusu bilgilere sahip oldu tıp bilimi. Peki aynı oranda şifa sunabildi mi acı çekenlere? Bu soru son yıllarda gündeme o kadar çok geldi ki. Ağrısı için derman arayan insan elinde çantalar dolusu tetkikler ve bir o kadar ilaçlarla şikayetlerinin devam ettiğini görünce hayal kırıklıkları ile evine döner oldu. Arkasından yine tıp bilim insanları olarak “evet insan bedenini bilmek konusunda çok büyük yol aldık ama insanı şifalandırmak konusunda aynı şekilde ilerleme sağlayamadık” sonucuna ulaştı. Bu yeni fikirle son otuz yıldır yeni bir bakış açısı ile tedaviler geliştirmek gerektiğinin bilinciyle bugün “Bütüncül Tıp” denen yeni bir bakış uygulanmaya başlandı ve hastalara çare aramaya başlayan sağlık çalışanlarının sayısı da gün geçtikçe artıyor.
Burada da yeni bir gündem konusu var; klasik konservatif tıp biliminin ilaçları reçete edilmiyor ancak torbalar dolusu besin takviyeleri binlerce liraya mal olan yeni nesil laboratuvar yöntemleri ne kadar insanın acısına çare oluyor? Bu sistem ne kadar sürdürülebilir? Besin eliminasyonları, organik gıdanın temini, şehirlerde kapalı alanlarda çalışma zorlukları ve onunla çelişkili olan ağır metal zehirlenmeleri. Bugünün dünyasında hayatını insani şartlarda devam ettirmek böylesine zorken, nasıl olacak da kaybettiğimiz sağlığımızı kazanmak için tüm bunlardan uzak olarak ve ekonomik ihtiyaçları da çözerek yaşama devam edebileceğiz?
İnsan ömrü uzuyor ancak kronik hastalıklar da artıyor. Mutluluk kavramı pandemi ile birlikte neredeyse tüm dünyaca kaybettiğimiz ve bir daha sanki bulmamızın çok zor olduğu bir kavram halini aldı. Konumuzun başlığı ile tüm bu okuduklarınızın ne alakası var gibi bir soru insanın aklına geliyor olabilir. Şöyle bağlamak istiyorum. İnsanın bedeni sadece yedikleri, soluduğu hava, yaşı, kilosu, genetik alt yapısı, cinsi gibi fiziksel ölçülebilir şeylerle sınırlı değil. İnsan bedeninin aslında duyduğu, gördüğü, dokunduğu, yaşadığı şeyleri kendi zihnindeki dokümanlara göre algıladıkları sonucunda bir duygu yaşaması ve akabinde inanç geliştirmesi, sonucunda inançlarına göre de bedeni ile ilgili organlarında semptom vermesi ile programlanmış bir beden olduğu unutuluyor.
Eğer herhangi bir nedenle kişi bu yaşadığı hayatta artık ilerleyemeyeceğini, yol alamayacağını önünde gerçek veya zihinsel engeller olduğunu düşünüyor ise hangi organı en çok acı içinde olur sizce? Dizler, ayaklar dersem hiç şaşırmayız değil mi? Elbette bu yazdığım kesin olarak böyledir şeklinde anlaşılsın istemem. Ancak 30 yıldır kliniğimizde binlerce hasta gördüm ve gördüm ki artık duygusal olarak yürümek istemeyen insanlar önce bacakları ile ilgili şikayetler yaşamaya başlıyorlar…
Bütüncül Tıp demek; İnsanı oluşumlarının toplamından daha büyük gören ve bu bedeni ruhu ile tanımaya niyet eden samimi, bilimsel bakış açısıyla değerlendirebilen kişiye çözüm olanaklarını alternatifleri ile sunabilen bir değerlendirme yöntemidir. Yani moda kavramlarla, sonuçları bilinmezliklerle dolu yeni moda yöntemleri pazarlama şekli hiç olmamalıdır. Hangi tıp insanı acı çeken bir bedeni fiziksel, duygusal, ruhsal açılardan doğru değerlendirebilecek ve ona doğru tedavi yöntemlerini sunacak? Çare arayan insan kime güvenerek kendisini o uzmanın ellerine teslim edecek? Sene 1996… Amerika’da beyin omurilik hastalıkları cerrahisi uzmanı duayen Prof. Dr. Gazi Yaşargil üstadın bir sözü geldi. Songül biliyor musun bana yüzde yüz güvendiğine tam inanmadığım hiçbir hastamı ameliyat etmedim. Enerji yaşamda her şey. Temas ettiğimiz her şeyin canlı veya cansız enerjisi var ve bizimde onunla etkileşimimiz.
Siz de enerjisine güvendiğiniz, sizi sarıp sarmalayan, ruhunuzda ve bedeninizde olumlu titreşim yapan sağlık çalışanlarına kendinizi teslim ediniz!
Kim bilir belki de yeniden bu hayatta yürümek istersiniz ve diz ağrılarınız geçer.
Sağlıklı günler dilerim.
Songül Sevim
Diz Ağrısı, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri
Diz ağrısı günlük yaşam aktivitelerimizin gerçekleşmesini zorlayan ve çok sık karşılaştığımız önemli sorunlardan biridir. Diz ağrısının sık görülme nedenleri; kırık, yumuşak doku yaralanmaları ve osteoartrit’ tir. Tanı değerlendirme için fiziki muayene, hastanın öyküsü, hastanın yaşı ve ağrının yeri önemlidir. Ağrının başlangıcı, yeri, süresi ve şiddeti değerlendirilir. Ayrıca radyografi mutlaka alınmalıdır. Ağrının kaynağının belirlenmesi, doğru tanının hızı, hastanın tedavisi ve rehabilitasyonu açısından büyük önem taşır.
Diz ekleminin anatomisine bakıldığında 3 ana kemik (femur- uyluk, kaval – tibia, patella-diz kapağı) 4 önemli bağ (MCL –iç yan, LCL-Dış yan, PCL-Arka çapraz, ACL –Ön çapraz) diz eklemini soran birçok kas grubu, tendon ve menisküsler oluşturur.
4 önemli bağın görevinden bahsedecek olursak; aşırı hareketliliği kısıtlayacak eklemde bulunan belirli bölgelerin aşırı yüklenilmesini önler. Menisküslerin görevi ise, uyluk ve kaval kemiklerinin arasında bulunan eklem, kemikler tarafından yapısal olarak örtüşmezler. Ve bunlar arasında bulunan uyum iki yapının aralığında bulunan menisküs sağlar. Bu yapılarda dönme hareketini ayrıca öne dönme hareketi dahil kısıtlarken, diğer yandan ise üzerine düşen yükü kısmen emerek diğer tarafa iletir. Yani emme ve hareketi kısıtlama olarak iki harekettir. İç ve dış olmak üzere iki adet menisküs vadır. Ortada bulunan iç kısım alçakken, eklem de bulunan dış kısımı yüksektir. Bu yapılar eklemlerin dışa hareketini kısıtlar. Menisküsün kanlanması dış kısımda oluşurken, iç kısımda beslenmeyi ise eklem sıvısı kaşılar. Bu nedenle menisküsün iç kısımındaki yırtıklar iyileşmez ve cerrahi bir müdahale gerektirir.
Kas gruplarının görevine baktığımızda, önden Quadriceps, arkadan ise Hamstring kasları ile desteklenir. Hamstring ve Quadriceps kasları kasıldığında tendonlar ve kemikleri kendilerine doğru çekerek hareket ettirir. Quadriceps diz ekleminin bükülü pozisyona getirir. Rahat ve sorunsuz hareketler için bu kasların yeterli ve her iki kas grubunda dengeli kuvvetlere sahip olması gerekir.
Kliniğimizde diz ağrısının nedenleri arasında çoğunlukla yumuşak doku inflamasyonu ve artrit yer alır. Aşırı kullanım kaynaklı yaralanmalar patellar ve Quadriceps tendinitleri ile diz çevresi bursitleri, bağ ve menisküs problemleri, tibial plato kırıkları olarak söylenebilir. Ağrıyı arttıran yada azaltan faktörler, ağrının karakteri, sorunun çözümü için önemlidir. Doğrudan sebebe uygun bir tedavi yöntemidir. Tedaviler arasında fizik tedavi, nöral terapi, proloterapi, kinesiobantları, ozon tedavisi, kilo verme, egzersiz gibi yöntemler yer almaktadır.
Bu eklem ve kas dengelerinin bozukluğu tespit edildiği anda fizyoterapi ile müdahale ne kadar erken olursa iyi bir tedavi sonucu alınabilir. Geç kalınmış uzun süre doğru egzersiz programı planlanmamış kronik ağrılı hastalarda cerrahiye gidiş daha hızlı olabilir. Kilo kontrolü, kas eğitimi ve eklem koruma programları ağrılı sürecin seyrini anlamlı olarak değiştirebilir.
Kliniğimizde diz ağrıların da tedavi etkinliğini arttırıcı fizik tedavi cihazları, rehabilitasyon, manuel terapi teknikleri ve hastaya uygun egzersiz programları ile etkili bir fizik tedavi programı uygulanmaktadır.
Sağlıklı Günler Dileriz.
Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi